Tarlakuşu

Kategori: Edebiyat Yazar: Dezso Kosztolanyi Yayınevi: Nebula Kitap

Tarlakuşu

Tanıtım Bülteni
Macar edebiyatının hem komik hem de melankolik klasiklerinden biri olan Tarlakuşu, hayatları kızlarının etrafında dönen ve onun dertleriyle dertlenen bir anne ve babanın ruh dünyasının derinliklerine dalmaya davet ediyor bizi. Evlilik yaşı çoktan geçmesine rağmen evlenememiş, pek de alımlı olmayan kızlarının, nam-ı diğer Tarlakuşu’nun akrabaları ziyaret etmek için evden ayrılmasının ardından Vajkaylar çoktan unuttukları yaşam sevincine, arkadaşlara, lezzetlere ve hazlara teslim olmuş bulurlar kendilerini. Fakat bu kısa tatil göz açıp kapayıncaya dek geçecek ve çift, Tarlakuşu’nun dönüşüyle beraber kaçınılmaz gerçekle yüzleşmek zorunda kalacaktır. Macar edebiyatının en etkili kalemlerinden biri olan Kosztolányi, Tarlakuşu’nda kurmaca taşra kasabası Sárszeg ve sakinleri aracılığıyla insanın zamansız, dünyevi çekişmelerini, endişelerini ve hayal kırıklıklarını resmeder. Zira, Péter Esterházy’nin de dediği gibi “Çirkinliğiyle, can sıkıcılığıyla, saldırgan iyilikseverliğiyle Tarlakuşu, biziz. Bu kadar katı, bu kadar öngörülebilir, bu kadar kişiliksiz olan bizim hayatlarımız. Tarlakuşu ebedidir. Ondan kurtuluş yoktur. Bizim küçük kuşumuz, daima eve döner.” “Bu kısa, kusursuz roman, bütün dünyanın acısını uçup giden bir sabun köpüğüne hapsetmiş gibidir. Hikâye ilk bakışta bir masal gibi akar, olayların geçtiği zaman, mekân ve karakterler sıradan, üslup şen şakrak olsa da yarattığı etki sarsıcıdır.” — The New York Review of Books  “Kosztolányi 20. yüzyılda birbirinden önemli eserler veren Macar edebiyatının önde gelen isimlerinden biri, dilde reform yapmış bir şair ve dünya çapında bir romancıydı.” — The Guardian    Yazar Hakkında: Dezső Kosztolányi 1885’te Subotica’da doğdu. Burada, babasının da müdürlük yaptığı liseye, itaatsizlik sebebiyle atılana kadar devam etti. Daha sonra Szeged (Osmanlı’da Segedin) şehrinde başka bir okuldan mezun olacaktı. Kosztolányi, üç yıl devam ettiği Budapeşte Üniversitesi’nden 1906 yılında hayat boyu sürdüreceği gazeteciliğe yönelmeye karar verip ayrıldı. 1908’de efsanevi edebiyat dergisi Nyugat’a katkıda bulunan ilk isimlerden biriydi; 1910’da yayınlanan şiir seçkisi, Zavallı Küçük Bir Çocuğun Şikâyetleri ülke çapında edebi ün kazanmasına sebep oldu. Kosztolányi, 1920’lerde kurmacaya yöneldi ve Nero, (Almanca edisyonunda önsözünü Thomas Mann’ın yazdığı) Kanlı Şair, Tarlakuşu ve Anna Edès gibi eserler verdi. Etkili bir eleştirmen ve 1931 yılında Macaristan PEN Kulübü’nün ilk başkanı olan Kosztolányi ayrıca Shakespeare, Lewis Carroll, Oscar Wilde, Verlaine, Baudelaire, Goethe ve Rilke gibi yazarlardan Macarcaya yaptığı çevirilerle takdir gören bir çevirmendi. Evli ve bir oğlu olan yazar, 1936’da öldü.
Kitap Adı Format Boyut Bağlantı
Tarlakuşu PDF 6.23 MB İndir
Tarlakuşu EPUB 6.96 MB İndir
Tarlakuşu MOBİ 5.49 MB İndir
Tarlakuşu ODF 5.86 MB İndir
Tarlakuşu DJVU 7.32 MB İndir
Tarlakuşu RAR 4.76 MB İndir
Tarlakuşu ZIP 4.39 MB İndir

Sponsorlu Kitaplar

Satıcı Kitap Adı Bağlantı
BKM Kitap Sessizlik Artık Sensizlik Satın Al
Kitapyurdu Yüreğin Yorgunluk Görmesin Satın Al

Kitap Yorumları - (5 Yorum)


Macarların en büyük yazarlarından biri Kosztolanyi, Macaristan PEN Kulübü’nün ilk başkanı olmuş, onca çeviri yapmış, eleştirileriyle o dönem çok ses getirmiş. Bir metninin Almanca baskısına Thomas Mann önsöz yazmış mesela, büyük olay bence. Tarlakuşu’ndan önce yukarıda belirttiğim metin basılmıştı, Pinhan tarafından. Pinhan’ın böyle edebi çıkışları vardı ama şu sıralar hukuka ve felsefeye ağırlık vermiş durumda, biraz üzücü ama on numara metinleri kazandırıyorlar Türkçeye, bu süper. Nebula gibi nispeten yeni yayınevleri eksikleri tamamlıyor zaten. Butik diyemiyorum, bağımsız diyeceğim, bağımsız yayınevleri güzel yükseldi son dönemlerde. Kuzey Işığı çıktı, Nebula çıktı, Yüz Kitap zaten aldı yürüdü. Ne güzel. Kosztolanyi diyordum, sağlam yazar. Her bölüm için o bölümün özetini vermiş başlık altında, klasik anlatılardaki tekniğin modern bir yansıması. İlk bölümde bir gazeteden, bir saatten ve bir takvimden zamanı öğreniyoruz. 1899, 1 Eylül, 12:30. Baba ve anne bavulla uğraşıyor, yolculuk var. Anne’nin kız kardeşi Etelka ve eşi Bela aileyi davet etmiş, yazı birlikte geçirmek istiyorlar ama bizimkiler yorulmuş, altmış yaşına basmak üzereler, istemiyorlar gitmeyi. Tarlakuşu’na gün doğuyor, tek başına gidecek, kasabadan bir haftalığına da olsa uzaklaşmak iyi gelecek ona. Baba (Akos Vajkay) ve Anne (Antonia Bozso) üzgün, kızlarını uğurlamak için tren istasyonuna kadar birlikte gidiyorlar. Yolda kasabanın bakkalı çakkalı, meyhanesi kahvehanesi, sokağı caddesi şöyle bir anlatılıyor, anlatının mekanı oluşturuluyor. kasabalılar Tarlakuşu’na biraz “oh olsun” dercesine bakıyorlar, belki otuz beş yaşına geldiği halde evlenemediği için, belki kimseye yüz vermediği için, belki de sadece uyumsuz biri olduğu için. Tarlakuşu neşeyi simgeliyor, bu simge ahali tarafından gamsızlık veya kibirlilik olarak görülüyor olabilir, sonuçta babanın canı sıkılıyor ister istemez. Kızının çok çirkin olduğunu, bu yüzden evde kaldığını düşünüyor falan, vedalaşma sırasında cümleten ağlıyorlar. Kasabada bilinen bir şey bu, kilisede ve pek çok yerde ağlıyorlar, alışmışlar. Tren gidiyor, anlatının sonuna kadar Tarlakuşu bir daha ortaya çıkmıyor. Yokluğunda yaşananlar olağanın dışında olduğu için ortada bir gariplik yok, metne adının verilmesi doğal.

Kosztolanyi öncelikle Arı Kovanı’ndakine benzer bir ortam yarattığı için takdire değer. O kadar girift ilişkiler yok ama karakterlerle tiplerin münasebetleri sıkı kurulmuş. İkinci olarak o dönemin sosyal olayları ve toplumsal meseleleri sık sık dile getiriliyor, Dreyfus vakasından bahsediliyor örneğin, dünyanın alevlere boğulacağı savaşın çanları pesten, çın çın çalıyor, sanat sepet işlerinin günlük hayatın içindeki rolünü de katalım, zengin bir dünya çıkıyor ortaya. İşin toplumsal boyutu bu, bireysel boyutta bir ailenin pek anlatılmayan, daha çok sezdirilen yaşamı var önümüzde. Baba, Anne ve Tarlakuşu, sessizlikle anlaşan bireyler, kendilerine has mutsuzlukları var, iyi bir anlatı için yeterince tansiyon taşıyorlar.

İyi bir roman, ben ilk metnin etkisi altında kalıp daha şamatalı bir şey beklediğim için birazcık üzüldüm ama yine eğlendim bazı yerlerde, mizah da sağlam.


konusu itibariyle çok fazla sarmadı


Yazarın ilk kitabındaki kötülklere ne kadar güldü isem bu kitaptaki hüzünlü meselede de o kadar üzüldüm. Evde kalmış bir kıza sahip anne babanın hayatlarındaki değişim kızları var ve yokken ne kadar farklı gidiyor. Evde kalmış bir kızın olması anne baba gözünden nasıl olabilir sorusunu çok içtenlikle cevaplıyor. Peki evde kalmış kız o ne hissediyor? Lütfen okuyunuz


Güzel bir eser fakat muhteşem de diyemeyeceğim. Çok uzun olmadığı için hemen okuyorsunuz zaten. Anne ve babanın pasifliği beni sinir etti. Şunu net anladım, insan biraz sağlam duracak hayatta, şahsiyetini kaybetmeyecek.


Macar edebiyatı bir başka

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

*

*