Kaplumbağaların Ölümü

Kategori: Edebiyat Yazar: Fatma Nur Kaptanoğlu Yayınevi: Raskol'un Baltası

Kaplumbağaların Ölümü

Tanıtım Bülteni
Fatma Nur Kaptanoğlu, tutkuyu yüksek duygularda arayan bir yazar değil. Aksine, sabah uyandığımızda, yanı başımızda olup biten sıradanlığı, tutkuyla perçemleyip öyküleştiriyor. Soğuk sodaya sıkılan limonun çekirdeğinin sodaya düşmemesi için gösterilen dokunuş duyarlılığı, bekleme odasındaki meraklı gözlerin hapsindeyken deri koltukların gıcırtısı, takma dişlere takılan gül lokumunun yaşlılıkla cebelleşmesi, kavurucu yaz sıcaklarında ıslak lastik terliklerin ayak uçlarından bedene yayılan anlık serintisi... Kaplumbağaların Ölümü, yaşıyor olmanın, gezegen kadar ağır, kaplumbağalar kadar hafif, mikro çekim öykülerinden oluşuyor. Raskol’un Baltası’na hoş geldin Fatma Nur Kaptanoğlu!
Satıcı Kitap Adı Bağlantı
Trendyol Kaplumbağaların Ölümü Satın Al
Kitapyurdu Kaplumbağaların Ölümü Satın Al
D&R Kaplumbağaların Ölümü Satın Al
Idefix Kaplumbağaların Ölümü Satın Al
BKM Kitap Kaplumbağaların Ölümü Satın Al
Hepsiburada Kaplumbağaların Ölümü Satın Al
Gittigidiyor Kaplumbağaların Ölümü Satın Al
N11 Kaplumbağaların Ölümü Satın Al
Amazon Türkiye Kaplumbağaların Ölümü Satın Al
Kitap Adı Format Boyut Bağlantı
Kaplumbağaların Ölümü PDF 6.23 MB İndir
Kaplumbağaların Ölümü EPUB 6.96 MB İndir
Kaplumbağaların Ölümü MOBİ 5.49 MB İndir
Kaplumbağaların Ölümü ODF 5.86 MB İndir
Kaplumbağaların Ölümü DJVU 7.32 MB İndir
Kaplumbağaların Ölümü RAR 4.76 MB İndir
Kaplumbağaların Ölümü ZIP 4.39 MB İndir

Sponsorlu Kitaplar

Satıcı Kitap Adı Bağlantı
BKM Kitap Sessizlik Artık Sensizlik Satın Al
Kitapyurdu Yüreğin Yorgunluk Görmesin Satın Al

Kitap Yorumları - (5 Yorum)


Evet, Fatma Nur Kaptanoğlu. Altı öykü. Perde’yle başlıyoruz, tam karşıda ince bir hırka, genetikten ötürü düz bir saç, yarısı enseye yuvarlanmış bir topuz. Dikizleniyor bunlar, anlatıcı karşı evden birini gözlüyor, gözlediğiyle inşa ediyor. Betimlemenin yanında imgelemin duyuları kışkırtma biçimi de güzel: “Uyku sersemliğine emanet bakışları kirpiklerinin hemen altında. Perçemi uçuş uçuş. Perdeler sabit. Karnı aç. Nefesi; iki kalın pencere camını ve dev bir hava boşluğunu aşarak burnuma çarpıyor. Derin bir of çekiyor. Oooooooof! İçim, sabah kokuyor.” (s. 9) Sabahın nefesinden için sabah kokması ne hoş. Bir de uzatılmış sözcük, Kaptanoğlu’nun diğer öykülerinde de karşımıza çıkıyor ve anlatıcının ânı ve duyguyu uzatma biçimi olarak kullanılıyor. Devam, birtakım sabah ritüelleri. Suya damlatılan limon, limonun çekirdeğinin düşüp düşmemesinden çıkarılan karakter özellikleri. Anlatıcı dikizlediğini kurduğu gibi kendini de kuruyor, fark edilip edilmediğini düşünürken kendi hallerini de sayıp döküyor, karşısındakinin kendisini izleme ihtimaline dönük olarak, eyleme yardımcı olmak için veri sunarmış gibi. Sonrasında duş, yarım saatlik ayrılık, sabaha dair törensel davranışlar geliyor. İçte sutyen yok bir de, bu birkaç kez tekrarlandığı için aklımızda dursun. Sonda çiçeklerin arasından geçen bir bornozun, görülmenin, görmenin hayali. Aşağı yukarı bir saate sıkıştırılmış bir deneyimin anlatımı. Güzel başlangıç. Ali Teoman geliyor aklıma, bir anda. Hangi öyküsünde geçiyordu hatırlamıyorum, şu karşı daireye bakıp onca açının ve nesnenin arasında gördüğü şeye ve görüldüğüne dair kuşkularının ulaştığı nokta bir gözün öyküde nasıl gördüğüne dair güzel çeşitlemeler barındırıyordu. Perde’deyse çok kişisel ve odaklı bir edim var. Okur, anlatıcının bakışının ve düşüncelerinin uzağına düşmüyor.

Kaplumbağaların Ölümü altı öykünün en öyküsü. Anlatıya birer birer düşen izlekleri olay örgüsünde tekrar ortaya çıkarmak, en sonunda hepsini birbirine bağlamak iyi bir işçilik gerektiriyor, döküp saçmaya çok müsait bir teknik iyi bir şekilde kullanılırsa metin birkaç basamak atlıyor. Bu böyle bir öykü, diğerlerine göre daha yukarılarda. İsmet’in bir günü, bir gününün bir kısmı. İş görüşmesi için bekliyor İsmet, terlemekten kıçında ter çemberi oluştuğunu düşünüyor. Bu çember mevzusunu kenara koyduk. Kaplumbağaları düşünüyor, kaplumbağa olmanın ağırlığını. Bu da kenara. Strese dayanamıyor, tam bir nevrozlu gibi davranıyor ve dışarı çıkıyor, vazgeçiyor işten güçten. Aklından geçenler: lisedeki güzel bacaklı öğretmen, kaplumbağaya dönüşmesi, eski sevgilisi Semra. Bütün burukları bir araya geliyor, yükü ağır İsmet’in, kabuğunu taşıyan hayvanların yükü kadar. Bir de ayakkabı mevzusu var, anlatıda zaman değişimine güzel bir örnek. Kırmızı topraklı bir yolda yürürken çocukluğunda yürüdüğü benzer bir yol geliyor aklına, ayaklarındaki siyah ayakkabılar çocukluğunun sarı ayakkabılarına dönüşüyor ve on adımlık yol zaman makinesi olup şöyle bir tur attırıyor İsmet’e, çok hoş. Mezarlık, mezar taşları, ilkokuldaki heceleme anıları derken, son. Yatağında yatan bir İsmet, kaplumbağaların nasıl öldüğüne dair koca bir soru işareti. Budur. Stres karşısında savunma mekanizması olarak gerileme çıkıyor ortaya, çocukluğun güvenilir duygusuna dönülüyor, ter çemberleri alta işemenin verdiği rahatlığı, ılıklığı sağlamıştır belki, geçmişin anahtarını bilincin kilidine hşonk diye sokup çevirivermiştir dili, belki böyledir. Belki de değildir, her türlü İsmet tanışılması gereken biridir, bu öykü de güzel bir öyküdür, okunması lazım gelir.

Sevgili Z.’nin Sayıları. Yazarın anneye ithafı. Z. adımlarını ve su damlalarını saymayı unutuyor o gün, tamirci çağırmak için “babaanne dişleri kadar dağınık numaraları” çevirmek, telefonu açan adama bağırmak, bunlar gerçekleşebilecek şeyler, gerçekleşmiyor. Z. saymayı tamamen unutuyor, “uzuuuun” koridorunda yürüyor, doğanın döngüsüne şahit olmak istese de hareketleri çok ağır, bakışları istediği uzaklığa varmıyor, su damlalarının delirmesiyle birlikte ıslanıyor. Z.’nin anlatısı, sanırım yaşlı bir adamın. Dede mi acaba, başka bir öyküde vefat ettiğini anladığımız dedenin son zamanları sanki. Doğru veya yanlış, direkt empati kurarak kendime çıkardım öyküyü. Anneanneme vefat edene kadar, bir yıl boyunca gece gündüz baktıktan sonra Z. çok tanıdık geldi. Z. okurun geleceği ve anıları. Z. için şefkat duyuyoruz, demansın çarpık gerçekliği öyküyü biçimlendiren esas etken midir acaba? Aşırı yoruma kaçalı yıl oldu, bunu burada bırakıyorum ve Hop Kuşu’na geçiyorum, babaannenin lokumla ve evin bir vefatla imtihanına. Kadınlar gelmiş, anlatıcı ezan seslerinin yardımıyla ölümü evin ağır havasına katmış, renklendirmeye çalışıyor ama yetmiş yaşına gelmiş babaannenin özgürlüğünü, özgürlükten pek de bir şey anlamayacağını düşününce yine acı bir tıkanma çıkıyor ortaya.

Yaz Ortasına Bir Güzelleme ve Adım Adım Leyla Çıkmazı da yine aynı anlatıcının sesini taşıyan, iç dünyaya koca bir pencere açan, çağrışımlarla döne döne döne arkadaşın bir türlü gelmemesine ve yaz ortasının ter damlalarına bağlanan güzel öyküler.

Kaptanoğlu güzel bir başlangıç yapmış bence, öyküler hoş. Farklı meseleleri kurcalaması, farklı anlatım biçimlerini denemesi öykülerini daha da güzelleştirir sanıyorum.


Ne yazık ki beni sarmadı. Halbuki büyük bir hevesle başlamıştım. Yine de öykü meraklıları bir şans versin derim.


Hep merak ettiğim bir yazardı. Öykülerini okumayı heyecanla bekliyorum.


Bir ilk kitap için oldukça başarılı öyküler. Yazarın ikinci kitabını okudum, ikisini de tavsiye ederim.


Bayağı hoşuma gitti. Alın okuyun derim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

*

*