Bu araştırma, vahdet-i vücûd (taayyün itibariyle varlığın birliği) öğretisinin ruhani eğitim, bilgi ve varlık anlayışının içeriğini tanıma kazanımını hedef almaktadır. Aynı zamanda tasavvufta Hint mistik düşüncesinin etkisi iddiaları incelenmektir. İslam tasavvufunun Hint mistik düşüncesinin tesiri altında kaldığı ile ilgili iddialar doğru mudur? İddiaların arka planında neler bulunmaktadır? Bu bağlamda bahsi geçen her iki konuya yönelik cevaplar, tarihi kaynak olarak Hindistan’da vahdet-i vücûdu ilk yayan mutasavvıflardan ve Orta Çağ Hindistan’ında Arapça yazılan ilk tasavvufi tefsirin müfessiri olan Ali b.Ahmed Mehâimî’nin (ö. 835/1432) eserleriyle ilişkilidir. Ali Mehâimî’nin, baba tarafından Arap kökenli Hindistanlı bir mutasavvıf olması nedeniyle İslam tasavvufuna Hint mistik düşüncesinin etkisi olduğu iddialarının tarihçesi ve konunun değerlendirilmesi ele alınmaktadır. Vahdet-i vücûd sisteminin ilk kurucuları İbnü’l-Arabi (ö. 638/1240) ve Sadreddîn-i Konevî’nin (ö. 673/1274) eserleri Ali Mehâimî ile karşılaştırılarak bahse konu öğretinin analiz ve sentezinden oluşan bir çalışma gerçekleştirilmiştir. Ciltlerce eser taranarak hazırlanan bu araştırmada vahdet-i vücûd öğretisine göre bir sufinin eğitimi, psikolojisi, epistemolojisi ve ontolojisi açısından öğreti tanıtılmaktadır. Araştırma Ali Mehâimî özeline odaklanmakla beraber vahdet-i vücûd öğretisinin birincil genel kaynaklarına dayanmaktadır. İbnü'l-Arabi'yi savunmak için kendi anlayışına göre Mehâimî’nin geliştirdiği coğrafi özellikli yeni metot değerlendirilmektedir. Ali Mehâimî’nin çocukluğundan beri var olan Hızır (a.s.) bağı ve tasavvufta üveysîliğin kaynakları paylaşılmaktadır. İslam dini Hint alt kıtasına nasıl ulaşmıştır? Hindistan'a İslam tasavvufunun girdiği ilk dönemlerde hangi tarikatlar etkin ve yaygındı? Bu araştırmada Ali Mehâimî özelinde Orta Çağ’da Hindistan konusu da incelenmektedir. Hakk'ın tecellilerine ayna olma gibi manevi ayna çeşitleri, tecelli türleri tablo halinde gruplandırılarak verilmektedir. Eğitim esnasında sufi psikolojisinde yaşanan tasavvufi duygu yoğunluğu hiyerarşisi ve aşamalı vecd (manevi sarhoşluk) motivasyon mertebelerine açıklık getirilmektedir. Eski tasavvuf kaynaklarında yer alan ancak günümüzde çoğu Müslümanlarca farkındalığın oluşmadığı gözlemlenen Hakk'a kurbetin (manevi yakınlığın) ve duygusal yoğunluğun yaşandığı cem mertebeleri, varlıklarla ilişkili ilahi isimlerin evrende yayılışı vahdet-i vücûd anlayışına göre ilk kez görsel tablo ve şekillerle kolay anlaşılır tarzda sunulmaktadır.
TDV İslam Ansiklopedisi MEHÂİMÎ maddesinden şöyle bir tanıtım da bilgilendirici olacaktır diye düşünüyorum. 776’da (1374) Dekken bölgesinde bir liman kasabası olan, günümüzde Bombay’a bağlı Mehâim’de doğdu. Şeyh Mahdûm Fakīh Mehâimî, Mahdûm Mehâimî ve ailesinin Pîro lakabına nisbetle Ali Pîro diye de anılır. Kureyş kabilesine mensup olan dedeleri, Haccâc b. Yûsuf es-Sekafî’nin zulüm ve baskıları yüzünden Medine’yi terkederek Hindistan’ın sahil bölgesine ulaşmış ve buraya yerleşmişti. Ailesi bölgede Nevâitîler (Kureyş içinde bir kol) olarak bilinir (Âzâd-ı Bilgrâmî, I, 97; Rahman Ali, s. 350). Babası Şeyh Ahmed ilim sahibi bir kişiydi. Türk Sultanı Muhammed Tuğluk’un bölgeye hâkim olduğu dönemde yaşayan Mehâimî, Hindistan’a çeşitli ülkelerden ve özellikle Orta Asya’dan getirilen çok sayıda ilim adamından istifade ederek tahsilini tamamladı ve İslâmî ilimlerin hemen her sahasında kendini yetiştirdi.
Kitap Yorumları - (2 Yorum)
Vahdet-i vücud kavramını Hintli mistik Ali Mehaimi özelinde anlatmış ve açıklamış…
TDV İslam Ansiklopedisi MEHÂİMÎ maddesinden şöyle bir tanıtım da bilgilendirici olacaktır diye düşünüyorum. 776’da (1374) Dekken bölgesinde bir liman kasabası olan, günümüzde Bombay’a bağlı Mehâim’de doğdu. Şeyh Mahdûm Fakīh Mehâimî, Mahdûm Mehâimî ve ailesinin Pîro lakabına nisbetle Ali Pîro diye de anılır. Kureyş kabilesine mensup olan dedeleri, Haccâc b. Yûsuf es-Sekafî’nin zulüm ve baskıları yüzünden Medine’yi terkederek Hindistan’ın sahil bölgesine ulaşmış ve buraya yerleşmişti. Ailesi bölgede Nevâitîler (Kureyş içinde bir kol) olarak bilinir (Âzâd-ı Bilgrâmî, I, 97; Rahman Ali, s. 350). Babası Şeyh Ahmed ilim sahibi bir kişiydi. Türk Sultanı Muhammed Tuğluk’un bölgeye hâkim olduğu dönemde yaşayan Mehâimî, Hindistan’a çeşitli ülkelerden ve özellikle Orta Asya’dan getirilen çok sayıda ilim adamından istifade ederek tahsilini tamamladı ve İslâmî ilimlerin hemen her sahasında kendini yetiştirdi.