Ranciere, Suskun Söz’de Yazının Demokrasisinden, Yazısının Anarşisine varıncaya kadar modern edebiyatın ve kurgunun anlamını sorguluyor. Edebiyatın devrimci doğasını gözler önüne seriyor. Dünya üstüne yazılan yazı ile (bir su kanalı gibi: teknik, mühendislik); kağıda yazılan suskun söz ile geveze sözün yazısını (roman: edebiyat) karşılaştırıyor ve yazılar arasındaki bitmek bilmez savaşı ele alıyor. "Bana güzel görünen şey, yapmak istediğim şey, hiçbir konusu olmayan bir kitap yazmaktır; dışarıyla hiçbir bağı olmayan, tıpkı dünyanın hiçbir yere dayanmadan havada durduğu gibi üslubunun içsel gücüyle ayakta duracak olan bir kitap, hemen hemen hiçbir konusu olmayacak, veya en azından konunun neredeyse görünmez olduğu bir kitap, tabii eğer böyle bir şey mümkünse. En güzel yapıtlar, en az malzeme içerenlerdir; ifade düşünceye ne kadar yaklaşır, sözcükler düşünceyle ne kadar çakışır ve onun içinde erirse, o kadar güzel bir yapıt ortaya çıkar. Sanatın geleceğinin bu doğrultuda olduğuna inanıyorum. Sanatın geliştiği ölçüde hafiflediğini görüyorum, Mısır’ın törensel kapılarından sivri Gotik kemerlere, Hintililerin yirmi bin dizeli şiirinden Byron’un taslaklarına dek. Biçim ustalaştıkça hafifliyor; her tür merasimi, her tür kuralı, her tür ölçüyü terk ediyor; epik şiiri bırakıp romana, nazımı bırakıp düzyazıya yöneliyor; tutuculukla özdeşleşmekten vazgeçiyor, onu üreten her bir bireyin iradesi kadar özgür hâle geliyor. Somutluktan sıyrılma her yerde kendisini gösteriyor; şark despotizmlerinden geleceğin sosyalizmlerine uzanan bir hat boyunca hükümetler de bundan payını alıyor. İşte bu yüzden değerli konu ile değersiz konu diye bir ayrım yoktur. Saf Sanatın bakış açısından şunu bir ön kabul olarak ortaya koyabiliriz ki konu diye bir şey yoktur; tek başına üslup, şeyleri görmenin mutlak bir biçimidir.” Flaubert'in Louis Colet'ye yazdığı bir mektuptan.Alıntılayan: Ranciere
Kitap Yorumları - (0 Yorum)