Daha orada, o anda onun en tehlikeli yanının, istediği anda şefkat uyandırabilmesi olduğunu anlamıştım. Tanrı, hep aynı emri verdi, “Şehvetten sakının,” bu emre uyamadık, çelişkilerden hoşlanan Tanrı kendi emriyle bile çatışacak kadar güçlü bir şehvet duygusu vermişti hepimize, bu zavallı kullarından o görkemli yaratıcılığının ürünü olan şehvetle dövüşmesini istemişti, kim Tanrı’nın yarattıklarıyla baş edebilir ki, hiçbirimiz edemedik, en masumlarımız bile rüyalarında günaha bulaştı, emre uyamadık ama şehvete karşı dikkatli olmayı, şehvetle boğuşmayı, onu bastırmak için uğraşmayı, ondan kaçmaya çalışmayı öğrendik, yenilsek de zayıf bir kalkanımız, ince bir zırhımız oldu. Şefkat öyle değildi. Tanrı şehvetin yolunu kapatırken şefkatin yolunu sonuna kadar açmıştı, kimse şefkatin yolunda yürürken tedirgin olmaz, kuşku duymaz, kaçması gerektiğini düşünmezdi. Yüzündeki gizli gülümsemesinden anlaşıldığı gibi o bunu içgüdüleriyle sezmiş, Tanrı’nın yasakladığı topraklara girmek için tanrı’nın şefkatini bir “Truva atı” gibi kullanmayı öğrenmişti, her erkek kapılarını açıp o atı gönül rahatlığıyla içeri alıyordu. Tanrı’nın söylemeye vakit bulamadığını söylemek bana düşecekti, “Güzel kadınların uyandırdığı şefkatten korkun.”
Kitap Yorumları - (5 Yorum)
aceleye gelmiş bir kitap havası veriyor.
“Onu bir oyuna çeviremezsen hayat nedir ki koca bir can sıkıntısından başka?” Okuyun, can sıkıntınızı giderecek.
Ahmet Altanın diğer kitaplarından farklı olarak eleştirel yönü ağır basan bir eser
Elestirici yonüyle bircok sey kazandırdigini dusunuyorum.
Tanrı ve Kader kavramlarına yaptığı eleştirel sorgulamalar çok çarpıcı ve etkileyici. Bence keyifle de okunup bir çırpıda bitirilecek bir roman.