Tüm zamanların hem en popüler, hem de eleştirmenlerce en çok beğenilen grafik romanlarından biri olan SANDMAN, çizgi roman dünyasında olgun ve lirik fantazinin dönüm noktası oldu. Mecranın en aranan sanatçılarının resimlendirdiği seri, modern ve antik mitolojilerin çağdaş kurgularla, tarihi dramalarla ve efsanelerle beraber dokunduğu zengin bir karışım olanSANDMAN macerasının ikinci cildi, uzun zamandır kayıp akrabalarını, bir kongrede buluşan seri katilleri ve nihayetinde gerçek kimliğini kısacası beklediğinden çok daha fazlasını bulan Rose Walker’ın peşinden gidiyor. İplerin kendisine çok daha yakın birinin elinde olduğundan habersiz Rüyalar Efendisi’yse gizemi çözmeye çalışıyor.Clive Barker’ın sunumuyla “Çizgi roman tarihindeki en müthiş destan.”–The Los Angeles Times Magazine“Neil Gaiman hikâyelerle dolu bir hazine sandığı ve elini hangi işe atsa biz kârlı çıkıyoruz.”–Stephen King“Çizgi roman okuyup okumamanız umurumda bile değil ama bu seriyi kesinlikle okumalısınız.”–Patrick Rothfuss“Gaiman, zengin bir hayal gücüne ve büyük konuları ustalıkla anlatma yeteneğine sahip.”–Philip Pullman
Bu sayı, bebek evi izleğinden gidiyor. Önceki sayıdaki olaylarla bağlantılı. Zaten bütün olaylar bağlantılıymış bir şekilde. Göreceğiz, evet.
Sandman eşyalarını geri almıştı, mekanından kaçan hizmetkarlarının peşine düşüyor. Kum Masalları, giriş hikâyesi. Böyle yan hikâyecikler var, Sandman’in geçmişini ve Endless tayfasını öğrenmek için süper.
Çölde bir dayı ve dayının torunu. Ergenliğe giren her gencin yaşaması gereken bir ritüel var. Çocuk etrafı arayıp bir cam parçası buluyor, yeşil ve kalp şeklinde. Dayımız anlatmaya başlıyor çocuğa. Orada camdan bir kent varmış bir zamanlar, kentin prensesi aşık olacağı birini arıyor. Buluyor da; bir gece kulesinden aşağı bakınca lacivert elbiseli bir bay görüyor. Sonra bir daha göremiyor onu, kuşlara haber salıyor ki bulsunlar. Rüyaya daldığı bir zaman Habil’le Kabil’i görüyor rüyasında, tabii isim verilmemiş ama biz anlıyoruz, ilk kitapta da vardı bu ikisi. Ardından tahtına kurulmuş bir adamın karşısına geçiyor, sevdiğini aradığını falan söylüyor. Tahttakinin başlığı var, başlığı çıkarınca anlıyor ki aradığı adam o. Sandman’in kendisi. Sandman de kızı seviyor ama tanrılarla ölümlülerin aşkı yasaklanmış gibi bir şey. Bunlar seviştikten sonra Güneş vaziyeti görüyor ve kente alev topu falan yolluyor, adeta aduket atıyor ve kent cort. Kız vaziyeti görünce intihar ediyor. Ölümün krallığında bir kez daha karşılaşıyorlar, Sandman kızı ikna etmeye çalışıyor ama kız istemiyor Sandman’i. Şehrin yok olduğundan bahsediyor, kavuşmalarının mümkün olmadığını falan söylüyor. Öyle bitiyor. Bir de kadınların anlattığı versiyon varmış ama onu bilmiyoruz, muhtemelen sonraki kitaplarda o da anlatılır.
Bebek Evi’nin başında Desire’la karşılaşıyoruz. Tutku, hırs, falan. Böyle şeylerin tanrıçası. Evet. Bir haltlar karıştıracağı belli. Haltlarla ilgili olan anneyle kızı görüyoruz sonra. İngiltere’ye geliyorlar ABD’den. Kız, arabada uyuyakalıyor. O sıralarda Sandman, yardımcısına hizmetkarlarının sayımını yaptırıyor ve eksikleri tespit ediyor. Brute ve Globe. Korintli. Bu Korintli çok acayip, göreceğiz. Bir de Kemancının Bahçesi var. Kayıplar bunlar. Konuşurlarken Sandman’le yardımcısı bir anda dönüyor ve kıza bakıyor. Kızın her şeyin çözümü olacağını konuşuyorlar derken kız uyanıyor. Olay şu: Kız bir girdap. Rüya girdabı. Her şeyi çevresinde topluyor ve her girdap, Sandman tarafından öldürülmeye mahkum. Lakin sonunda ortaya çıkıyor ki ilk kitapta Sandman kaçırıldığı zaman yıllar süren bir uykuya dalan kadın, bu kızın anneannesiymiş. Uykudayken tecavüze uğrayıp doğurmuştu kadın, heh işte. Kızın girdap olma hadisesi aslında büyükanneye kısmetmiş ama o uykuya dalınca yalan olmuş. En sonda büyükanne, torununun hayatını kurtarmak için girdaplık işini üstüne alıyor. Böyle. Bu zamana kadar da Sandman’in kayıp hizmetkarları bulunuyor ama nasıl bulunduklarını söylemeyeyim, mükemmel psikopatlıklar var çünkü.
Bir yan hikâye de şey, Talihli Adamlar. Sandman’in ölmesine izin vermediği bir adamla ilgili. 100 yılda bir buluşuyorlar ve zamanın yarattığı farklılıklar, adamın değişimi, ortamlar, mükemmel. Bir de Sandman’in Shakespeare’e yetenek vermesi var, üçüncü kitapta ayrıntılarıyla göreceğiz. Son diyeceğim şey de şu: Sandman insanları seviyor. Yani onlara bir görevle bağlı olduğunun da farkında ama varlığı da insanlardan hoşlanıyor. Bu adamla bir dostluk geyikleri var, on numara. Biraz The Man From Earth olayı.
Bir karede The Cure posteri vardı, Gaiman’ın Robert Smith’ten etkilendiği malum, Sandman’in tip de Smith’e benzediği için hoş olmuş o poster.
Kitap Yorumları - (5 Yorum)
Bu sayı, bebek evi izleğinden gidiyor. Önceki sayıdaki olaylarla bağlantılı. Zaten bütün olaylar bağlantılıymış bir şekilde. Göreceğiz, evet.
Sandman eşyalarını geri almıştı, mekanından kaçan hizmetkarlarının peşine düşüyor. Kum Masalları, giriş hikâyesi. Böyle yan hikâyecikler var, Sandman’in geçmişini ve Endless tayfasını öğrenmek için süper.
Çölde bir dayı ve dayının torunu. Ergenliğe giren her gencin yaşaması gereken bir ritüel var. Çocuk etrafı arayıp bir cam parçası buluyor, yeşil ve kalp şeklinde. Dayımız anlatmaya başlıyor çocuğa. Orada camdan bir kent varmış bir zamanlar, kentin prensesi aşık olacağı birini arıyor. Buluyor da; bir gece kulesinden aşağı bakınca lacivert elbiseli bir bay görüyor. Sonra bir daha göremiyor onu, kuşlara haber salıyor ki bulsunlar. Rüyaya daldığı bir zaman Habil’le Kabil’i görüyor rüyasında, tabii isim verilmemiş ama biz anlıyoruz, ilk kitapta da vardı bu ikisi. Ardından tahtına kurulmuş bir adamın karşısına geçiyor, sevdiğini aradığını falan söylüyor. Tahttakinin başlığı var, başlığı çıkarınca anlıyor ki aradığı adam o. Sandman’in kendisi. Sandman de kızı seviyor ama tanrılarla ölümlülerin aşkı yasaklanmış gibi bir şey. Bunlar seviştikten sonra Güneş vaziyeti görüyor ve kente alev topu falan yolluyor, adeta aduket atıyor ve kent cort. Kız vaziyeti görünce intihar ediyor. Ölümün krallığında bir kez daha karşılaşıyorlar, Sandman kızı ikna etmeye çalışıyor ama kız istemiyor Sandman’i. Şehrin yok olduğundan bahsediyor, kavuşmalarının mümkün olmadığını falan söylüyor. Öyle bitiyor. Bir de kadınların anlattığı versiyon varmış ama onu bilmiyoruz, muhtemelen sonraki kitaplarda o da anlatılır.
Bebek Evi’nin başında Desire’la karşılaşıyoruz. Tutku, hırs, falan. Böyle şeylerin tanrıçası. Evet. Bir haltlar karıştıracağı belli. Haltlarla ilgili olan anneyle kızı görüyoruz sonra. İngiltere’ye geliyorlar ABD’den. Kız, arabada uyuyakalıyor. O sıralarda Sandman, yardımcısına hizmetkarlarının sayımını yaptırıyor ve eksikleri tespit ediyor. Brute ve Globe. Korintli. Bu Korintli çok acayip, göreceğiz. Bir de Kemancının Bahçesi var. Kayıplar bunlar. Konuşurlarken Sandman’le yardımcısı bir anda dönüyor ve kıza bakıyor. Kızın her şeyin çözümü olacağını konuşuyorlar derken kız uyanıyor. Olay şu: Kız bir girdap. Rüya girdabı. Her şeyi çevresinde topluyor ve her girdap, Sandman tarafından öldürülmeye mahkum. Lakin sonunda ortaya çıkıyor ki ilk kitapta Sandman kaçırıldığı zaman yıllar süren bir uykuya dalan kadın, bu kızın anneannesiymiş. Uykudayken tecavüze uğrayıp doğurmuştu kadın, heh işte. Kızın girdap olma hadisesi aslında büyükanneye kısmetmiş ama o uykuya dalınca yalan olmuş. En sonda büyükanne, torununun hayatını kurtarmak için girdaplık işini üstüne alıyor. Böyle. Bu zamana kadar da Sandman’in kayıp hizmetkarları bulunuyor ama nasıl bulunduklarını söylemeyeyim, mükemmel psikopatlıklar var çünkü.
Bir yan hikâye de şey, Talihli Adamlar. Sandman’in ölmesine izin vermediği bir adamla ilgili. 100 yılda bir buluşuyorlar ve zamanın yarattığı farklılıklar, adamın değişimi, ortamlar, mükemmel. Bir de Sandman’in Shakespeare’e yetenek vermesi var, üçüncü kitapta ayrıntılarıyla göreceğiz. Son diyeceğim şey de şu: Sandman insanları seviyor. Yani onlara bir görevle bağlı olduğunun da farkında ama varlığı da insanlardan hoşlanıyor. Bu adamla bir dostluk geyikleri var, on numara. Biraz The Man From Earth olayı.
Bir karede The Cure posteri vardı, Gaiman’ın Robert Smith’ten etkilendiği malum, Sandman’in tip de Smith’e benzediği için hoş olmuş o poster.
Yazarın hayal gücüne hayran kalmamak elde değil.
Çizgiroman sevmeseniz bile beğenirsiniz bu seriyi. ÇOK ÇOK ÇOK GÜZEL
Bir günde rahat bitebilen, çizimleriyle, yazım tekniğiyle, anlatımıyla çok akıcı ve güzel bir seri.
Herkesin sandman serisini mutlaka okuması gerektiği kanısındayım. çizimler ve hayal gücü mükemmel