"İlk başta her şey harikaydı, son durağa geldiğimi sanmıştım. Huzurlu, iyi insanlardan kurulu bir toplum. Kimse kimseyi kırmıyordu, herkes neyi neden yaptığını biliyordu ve hepsinden önemlisi, ölümün bile bir anlamı vardı. İdeallerden, hayallerden konuşabiliyordum, daha güzel bir dünya umudundan. Ama büyünün bozulması uzun sürmedi. Sadece birkaç basit soru, cevap bulmayan ve sorulmasından bile rahatsız olunan. Tüm bu görkemli yapı aslında iskambil kâğıtlarından kurulmuştu. Ancak hiç rüzgâr estirmezsen ayakta durabiliyordu. Beynini kilitlersen, inancın temel dayanaklarını asla sorgulamazsan, düşünmek yerine kabul etmeyi içine sindirebilirsen. Ben sindiremedim. Soruları sordum ve kâğıtlar yıkıldı."Cemaat şirketlerinin isimleri, ciroları, okullarındaki öğrenci sayısı, Hocaefendi olarak anılan liderlerinin görüşleri: Ülkenin en güçlü İslami cemaati hakkında bugüne kadar çok şey yazıldı, söylendi. Ne var ki bu yapıyı oluşturan insanların yaşamları, oradan yolu geçenlerin duyguları, düşünceleri hep bir sır olarak kaldı.Üniversite yıllarında Hizmet'i yakından tanıma fırsatı bulan Barış Müstecaplıoğlu, anılarından hareketle kaleme aldığı bu romanda cemaatten insan manzaralarını paylaşıyor okurlarıyla. Hizmet'e katılmanın ve kopmanın nedenlerini irdelerken hem cemaate hem cemaatin dışındaki dünyaya seslenerek, birbirlerine ve hayata farklı bir pencereden bakmayı öneriyor.Murat, Elif, Yusufçuk ve Ahmet'le birlikte bir yol öyküsü eşliğinde..
Genel olarak eksikliklerine rağmen kitabı beğendim, ama karakterler biraz sığ kalmış, Ahmet’in derinliklerine çok inemedim mesela. Hikayeler, hikayeler arasındaki geçişlerde devamlılık sorunu karakterleri oturmama engel olan nedenlerden birisi… Konu bütünlüğü bulamadım. Diğeri ise cemaatin içinde kendimi fazla bulamamam, özellikle Murat ve Ahmet’in arayışının gerekçelerine, kafalarındaki sorunlara ve sorulara tam giremedim, her ne kadar cemaate eleştirel ve sosyal bir bakış ile yazılmaya çalışılsa da içeriği tam dolmamış. Etrafımızdaki her insanın Cemaat üyesi olabileceği hissini karşılaşmalarla iyi yansıtmış yazar.
Dinime küfreden bari müselman olsa demiş eskiler nede doğru demişler. Yazar nam-ı diğer “Yusufçuk” kardeş girdiği cemaatte bir kaç yıl bir zaman geçirdiğini söylüyor. Sanki bütün hayal kırıklıkları girince başladı çıkınca bitti. Oysa bu zat Allahın varlığını (kendisi Tanrı demeyi yeğliyor kitabında) sorgulamaya kadar vardırıyor işi inkar etmiyor gibi görünsede inandığı, bir mü’minin bakış açısıyla yani kayıtsız şartsız iman ile bağlanılan bir Rab değil bahsini ettiği, gerekirse şu an tek ve hak kitap olan Kur’an-ı Kerim’i bile sorgulayabileceğini düşünüyor. Kitabın bir yerinde kendi gibi cemaatten ayrılmış bir arkadaşına bak ayrıldım yine namaz kılıyorum oruç tutuyorum diyor. Bir başka yerinde genişçe ve arsızca yolda arabasına aldığı bir bayanla otel odasında birlikte olduklarını ayrıntıları ile anlatabiliyor hemde basbayağı açık bir şekilde. En basitinden bile yaşasa dini hayatı, bir müslüman bunun apaçık bir zina olduğunu bilir. Bu kişi değil bu cemaaatte herhangi başka bir gruba, tarikata bile yolu düşse aynı şeyleri yapardı. Gülen cemaatini sorgularken laf risalelere geliyor. Risale-i Nur’lardan kitaplara oradan vahye kadar sorgulama devam ediyor. Yazar nerede duracağını bilemeyen ve bu tip konularda yazanların çok daha çabuk popüler olabildiğini çok iyi anlamış birisi. Dediklerinde haklılık payı çok lakin sadece cemaatle ilgili kısımları konuşmalıydı çünkü bu cemaaatte ihlas denilen mevhum 28 şubatta kapının önüne koyuldu. Yeni dönemde bu cemaat İhlas Holding’in başına gelenin farklı bir versiyonunu yaşıyor. Kısaca ihlas falan kalmadı herşeyin ölçüsü para ve güç oldu. Bediüzzaman hazretleri namaz kılmayanın çayını bile içmezdi. Değil çay, meşru olduğu halde hediye bile kabul etmedi öyle ihlaslı yaşadı ve bunu hep muhafaza ederek ahirete gitti.Şimdi papazlar ve hahamlarla elele kolkola yürüyelim light İslam’a manzaraları ne, bunlar olurken Yenibosna otobüs durağında köprü altındaki sefiller iyiliği şiar edindiğini diyen bir medya imparatorluğuna 100-150 mt kadar yakındalar. Dünyayı kana ve gözyaşına boğan Amerikaya tek bir sert söze yer verilmeyen bir gazete!!! Umarım hallerini görüyorlardır çünkü içlerinde hala vicdanları sızlayan insanların çok olduğunu biliyorum.Bu konularda yazacak yazarlara sesleniyorum eğer yazacaksanız en evvel nefsinizi adam edin itikadınızı düzeltin ondan sonra eleştirinizi yapın edebiyatınızda edeb olsun. İllede cinselliği yazılarınıza koyacaksanız dinle alakalı konuların aralarına serpiştirmeyin. Bu kitapları kimler okuyor iyi düşünün…
Kitap Yorumları - (5 Yorum)
Eksik yönleri olsa da konusu ilginç gelebilir diye düşünüyorum.
Genel olarak eksikliklerine rağmen kitabı beğendim, ama karakterler biraz sığ kalmış, Ahmet’in derinliklerine çok inemedim mesela. Hikayeler, hikayeler arasındaki geçişlerde devamlılık sorunu karakterleri oturmama engel olan nedenlerden birisi… Konu bütünlüğü bulamadım. Diğeri ise cemaatin içinde kendimi fazla bulamamam, özellikle Murat ve Ahmet’in arayışının gerekçelerine, kafalarındaki sorunlara ve sorulara tam giremedim, her ne kadar cemaate eleştirel ve sosyal bir bakış ile yazılmaya çalışılsa da içeriği tam dolmamış. Etrafımızdaki her insanın Cemaat üyesi olabileceği hissini karşılaşmalarla iyi yansıtmış yazar.
Daha iyi olabilirdi, sığ kalmış. Abartılacak kadar değil.
neler olup bittiğini ya da bir topluluğun nasıl işlediğini öğrenmek istiyorsanız okuyun derim. ön yargılarınızı bir kenara bırakarak tabiki.
Dinime küfreden bari müselman olsa demiş eskiler nede doğru demişler. Yazar nam-ı diğer “Yusufçuk” kardeş girdiği cemaatte bir kaç yıl bir zaman geçirdiğini söylüyor. Sanki bütün hayal kırıklıkları girince başladı çıkınca bitti. Oysa bu zat Allahın varlığını (kendisi Tanrı demeyi yeğliyor kitabında) sorgulamaya kadar vardırıyor işi inkar etmiyor gibi görünsede inandığı, bir mü’minin bakış açısıyla yani kayıtsız şartsız iman ile bağlanılan bir Rab değil bahsini ettiği, gerekirse şu an tek ve hak kitap olan Kur’an-ı Kerim’i bile sorgulayabileceğini düşünüyor. Kitabın bir yerinde kendi gibi cemaatten ayrılmış bir arkadaşına bak ayrıldım yine namaz kılıyorum oruç tutuyorum diyor. Bir başka yerinde genişçe ve arsızca yolda arabasına aldığı bir bayanla otel odasında birlikte olduklarını ayrıntıları ile anlatabiliyor hemde basbayağı açık bir şekilde. En basitinden bile yaşasa dini hayatı, bir müslüman bunun apaçık bir zina olduğunu bilir. Bu kişi değil bu cemaaatte herhangi başka bir gruba, tarikata bile yolu düşse aynı şeyleri yapardı. Gülen cemaatini sorgularken laf risalelere geliyor. Risale-i Nur’lardan kitaplara oradan vahye kadar sorgulama devam ediyor. Yazar nerede duracağını bilemeyen ve bu tip konularda yazanların çok daha çabuk popüler olabildiğini çok iyi anlamış birisi. Dediklerinde haklılık payı çok lakin sadece cemaatle ilgili kısımları konuşmalıydı çünkü bu cemaaatte ihlas denilen mevhum 28 şubatta kapının önüne koyuldu. Yeni dönemde bu cemaat İhlas Holding’in başına gelenin farklı bir versiyonunu yaşıyor. Kısaca ihlas falan kalmadı herşeyin ölçüsü para ve güç oldu. Bediüzzaman hazretleri namaz kılmayanın çayını bile içmezdi. Değil çay, meşru olduğu halde hediye bile kabul etmedi öyle ihlaslı yaşadı ve bunu hep muhafaza ederek ahirete gitti.Şimdi papazlar ve hahamlarla elele kolkola yürüyelim light İslam’a manzaraları ne, bunlar olurken Yenibosna otobüs durağında köprü altındaki sefiller iyiliği şiar edindiğini diyen bir medya imparatorluğuna 100-150 mt kadar yakındalar. Dünyayı kana ve gözyaşına boğan Amerikaya tek bir sert söze yer verilmeyen bir gazete!!! Umarım hallerini görüyorlardır çünkü içlerinde hala vicdanları sızlayan insanların çok olduğunu biliyorum.Bu konularda yazacak yazarlara sesleniyorum eğer yazacaksanız en evvel nefsinizi adam edin itikadınızı düzeltin ondan sonra eleştirinizi yapın edebiyatınızda edeb olsun. İllede cinselliği yazılarınıza koyacaksanız dinle alakalı konuların aralarına serpiştirmeyin. Bu kitapları kimler okuyor iyi düşünün…