İnsanlık var olageldiği günden bu yana ahlaki olanın ne olup olmadığını aramıştır. Bunun için de insanların davranışlarına doğal olarak insanlarca yahut ta dinlerde olduğu gibi vahiy aracılığı ile bir sınırlama getirilmiştir. Ahlaki değerler, bu sınırlamaların, başka bir ifadeyle, başkalarına saygılı olmak koşuluyla, özgürlüğümüzün en temel ilkesidir diyebiliriz. Bu doğrultuda bakacak olursak en basit toplum yaşayışından en karmaşık toplum yaşayışına kadar her toplumda ahlaki değerlerin var olduğu gerçeği, ahlakın ne kadar önemli olduğunun en açık göstergesidir. Antikçağ Yunan toplumunda da ahlaki değerler söz konusu olup, bazen ekonomik, siyasal ve sosyal nedenlerle yozlaşmıştır, ama hep var olmuştur. Ahlaki değerler bazen kendini dini ritüellerle, bazen Ezop masallarında olduğu gibi temsillerle, bazen kısa veciz sözlerle, bazen de Platon, Sokrates, Aristoteles gibi ahlak kuramcılarıyla açığa çıkarmıştır. Bunlardan Platon, Yunan toplumunun en çalkantılı döneminde ortaya çıkmış bir ahlak kuramcısıdır. Ancak onun Sokrates gibi güçlü, başka bir ahlakçının ardılı olması ve Sokrates’in, Platon’un diyaloglarında yer bulması, ikisini ayrılmaz bir bütün haline getirmiştir. Bu durumun günümüzde bile tartışmalara yol açacak bir fikirler karmaşasına yol açtığını söyleyebiliriz. İkisi arasındaki ayrım birey ve topluma bakışlarındadır. Platon devlet eksenli, Sokrates insan eksenli düşünür. Bu bağlamda, Platon’un gençlik diyaloglarındaki Sokratik belirsizlik (diyalog sonunda bir sonuca ulaşamama), devlet eksenli yaşlılık diyaloglarında kaybolmuş olup, fikirleri daha net ve açık hale gelmiştir.
Kitap Yorumları - (0 Yorum)