Gecenin bir yarısında çalan telefon rahatsız edici olduğu kadar merak ettiricidir de. Ve kimi için “görev” olan iş, kimi için var ya da yok olmanın hikayesidir. Taşrada küçük bir mahallede yaşanan şiddet, gelip metropoldekini bulur. İnsan acıyı dört duvarın içini paylaştığı insanlarla tanır. Aile içi şiddete ve madde bağımlılığına maruz kalmış nice çocuk, gecenin karanlığında kaybolur. “Sayıları her geçen yıl biraz daha artıyordu. Her geçen gün, ay, sene biraz daha çoğunluktular, biraz daha gündemdeydiler, biraz daha haberdiler ama hepsi birbirinin aynıydılar. Aralarına yenileri katılmıyor, bölünüp çoğalıyorlardı sanki. Zayıf, çelimsiz, derine kaçmış gözleri öfkeli. Soğuktan donmamak için üzerlerine giydikleri parkaların, lime lime montların, kirli pantolonların üstünde mağazadan aldıkları yepyeni kazaklar. Bazıları büyük ve bol gelmiş, kol uçları parkanın kollarından fırlamıştı. Ayakkabıları boyasız, çamurlu, yırtıktı.” “Avanos’un üstünde, karanlık bir gökyüzü, içinde yıldızlar sapsarı parlıyordu yüzlercesi. Kırmızı, yeşil iki ışık durmaksızın yanıp sönerek kayıyordu gökte. “Uçak!” derken sesi boğuldu. Omzundaki eli itmek istedi. Kolu kalkmadı. Gözyaşları dolup geldi. Yıldızlar bulanıklaştı.”
Kitap Yorumları - (0 Yorum)