Telif Bildirimi ve Kitap Kaldırma İstekleri İçin
Denizci

Kategori: Edebiyat Yazar: Jean Genet Yayınevi: Ayrıntı Yayınları

Denizci

  • çevirmen: Hamdi Tuncer
  • Yayın Tarihi: 27.04.2021
  • Orijinal Adi: Querelle de Brest
  • ISBN: 9789755394077
  • Dil: TÜRKÇE
  • Sayfa Sayısı: 320
  • Cilt Tipi: Karton Kapak
  • Kağıt Cinsi: Kitap Kağıdı
  • Boyut: 13.5 x 19.5 cm
Tanıtım Bülteni
Jean Genet, bu kez "başyapıtı" olarak nitelenen Denizci'yle karşımızda. Bizi şiddetin estetiğine davet ederken, insan doğasını uçsuz bucaksız karanlıklarına sürüklüyor yine. Her zamanki küstahlığı, radikalliği ve anlatısındaki sonsuz özgürlükle... Diğer kitaplarında kendi benliğini parçalayarak, dağıtarak, damıtarak sergileyen yazar, bu romanında ilk kez parçalanma, dağıtma, damıtma sürecinin kendisini, "O" diye adlandırıp nesneleştirerek, metinle arasına mesafe koyarak, metinle arasına mesafe koyarak, metne yabancılaşarak dile getiriyor. Bir yazarlar kuşağının oluşmasına ve kendini özgür hissetmesine yardımcı olan, ardından gelenlere izleyebilecekleri ışıklı bir yol bırakan, her geçen yıl değeri daha çok anlaşılan ve hayranlık duyulan, zaman direnç gösteren unutulmaz yapıtların yaratıcısı, büyük edebiyatçı Genet bu romana mekan olarak Fransa'nın Brest kentini seçmiş. Denizcilerden, eşcinsellerden ve canilerden oluşan, polislerle genelev patronlarının da zaman zaman arzı endam ettiği bir muhitte, baş kahramanı Querelle'in dramını o renkli, güçlü, şiirsel anlatımıyla aktarıyor. Eşcinsel denizci Querelle, yaşamın kıyısındaki bu insanların arasında yasadışı olaylara, cinayetlere karışır. Querelle "kavga" demek. Erkek ismi olarak kullanıldığında Genet'ye özgü bir tersine dönmeyle meleklik, saflık, suçsuzluk gibi anlamlar da ediniyor. Ama burada söz konusu olan kendi başına suçsuzluk değil, suçun kendisinden fışkıran bir suçsuzluk. Suçu başkaları üzerinden değil, kendi üzerinden düşünmeye davet eden bir suçsuzluk.Yazar bu romanında eşcinsellik, hırsızlık ve ihanetin sözcülüğünü açık saçık bir tavırla üstleniyor. Ancak Jean Cocteau'nun deyişiyle, "hiç de müstehcen olmayan bir müstehcenlik"le. Edebiyata "skandal yaratan bir yazar" olarak giren, yıllar geçtikçe yapıtlarının gücünden hiçbir şey yitirmediği anlaşılan Genet, Witold Gombrowicz'e göre, "modern güzelliğin bir örneğini sunmak"tan başka bir şey yapmamıştır aslında. Denizci'nin 1982 yılında bir başka dahi, Alman sinemasının ünlü yönetmeni Fassbinder tarafından unutulmaz bir filminin çekildiğini de hatırlatalım.
Kitap AdıFormatBoyutBağlantı
DenizciPDF13.28 MB İndir
DenizciEPUB14.84 MB İndir
DenizciMOBI11.72 MB İndir
DenizciODF12.50 MB İndir
DenizciDJVU15.63 MB İndir
DenizciRAR10.16 MB İndir
DenizciZIP9.38 MB İndir

ALTERNATİF İNDİRME LİNKLERİ

Kitap AdıFormatBoyutBağlantı
DenizciPDF13.28 MB İndir

Sponsorlu Kitaplar: Tamamı Ücretsiz 10 Kitap

Kitap AdıFormatBoyutBağlantı
Belki de Sevemedik - 1PDF6.23 MB İndir
Belki de Sevemedik - 2PDF5.80 MB İndir
Belki de Sevemedik - 3PDF6.10 MB İndir
Sadece Allah'a Bırak - 1PDF5.10 MB İndir
Sadece Allah'a Bırak - 2PDF5.50 MB İndir
Sadece Allah'a Bırak - 3PDF5.80 MB İndir
Bir Yudum AşkPDF4.75 MB İndir
Dua Gibi SevPDF5.40 MB İndir
Sessizlik Artık SensizlikPDF5.90 MB İndir
Yüreğin Yorgunluk GörmesinPDF5.65 MB İndir

Benzer Kitaplar




Kitap Yorumları - (5 Yorum)


Jean Paul Sartre Sahip çıkmış bir yazardır.Heme aldım.


Genet’i tanımak istiyorsanız okuyun.


Fransa’nın Brest kentinde geçen roman eşcinsellerden, fahişelerden, canilerden, hırsızlardan ve tabii ki polislerden oluşan kahramanlarıyla renkli bir suç muhitinde geçiyor. Roman kahramanı Querelle okura şiddetin estetiğini ispatlarken ters ahlakın biraz tuhaf ve çelişkili fakat müthiş ilgi çekici yanını gösteriyor.


Jean Genet, ‘başyapıtı’ olarak nitelenen ‘Denizci’yle okuyucuları bu kez şiddetin estetiğine davet ederken, insan doğasının uçsuz bucaksız karanlıklarına doğru bir yolculuk vaad ediyor. Diğer kitaplarında kendi benliğini parçalayarak, dağıtarak sergileyen yazar bu romanında ilk kez parçalanma nesneleştirerek, metinle arasına mesafe koyarak ve metne yabancılaşarak dile getiriyor. ‘Denizce’ye mekan olarak Fransa’nın Brest kenti seçilmiş. Kitap, denizcilerden, eşcinsellerden ve canilerden oluşan, polislerle genelev patronlarının da zaman zaman gezindiği bir muhitte, Querelle’in dramını anlatıyor. Eşcinsel denizci Querelle, yaşamın kıyısındaki bu insanların arasında yasadışı olaylara, cinayetlere karışıyor… Edebiyata ‘skandal yaratan bir yazar’ olarak girdiği söylenen Genet, bu romanında da eşcinsellik, hırsızlık ve ihanetin sözcülüğünü üstleniyor.


“Denizci”nin hikayesinin özetlenecek bir yanı yok. Donanmaya bağlı bir gemiyle dünyanın dört bir yanını dolaşan tayfalardan birisidir Quarelle. Gençtir, yakışıklı ve sevimlidir, ama daha önemlisi yaşadığı karanlık dünyada bu özelliklerini kullanmayı bilecek kadar da kurnazdır. Erkekleri ve kadınları baştan çıkarırken haz peşinde koşmaz; çıkarları öyle gerektirdiği için seçer eşini. Hiç bir seferinde pişmanlık duymaksızın çalar, uyuşturucu satar, iz bırakmamak için öldürür Quarelle. Ahlaksız olduğu için değil, daha baştan içine doğduğu bu karanlık dünyanın kuralları böyle gerektirdiği için doğaldır yaptıkları. Burası toplumun varlığını bildiği, ama yeryüzüne çıkmadıkça görmezden geldiği bir dünyadır. Ve aynı zamanda Genet’in dünyasıdır; “Genet’in de üyesi olduğu, onun malzemesini oluşturan ve dürüstlüğün düzenden ve ahlaktan değil, düzensizlik ve ahlak dışılıktan doğduğu yüce bir dünya…. Genet, kötülüğü tümüyle sahiplenerek, yücelterek onu bütün çirkinliğiyle, yırtıcılığıyla, kabul edilmezliğiyle yeniden sunmak ister… Kötülüğü öyle yüceltir ki bizi kötülüğün yani başımızda ancak zor ulaşılır bir erdem olduğuna inandırır. Dışlanmışlığın alternatif bir toplumsal olarak yüceltilmesi, Freudcu yaklaşımda olduğu gibi, babanın suçlayıcı ve korkutucu varlığı ve bakışları altında anneye duyulan sığınma isteği ve aşk gibidir. Yani suç olarak kabul edilen şeyin üstüne gitmek, onu bir kimlik olarak giymektir”. Her sayfası çıplak bir cinselliğe, suça, kötülüğe adanmış “Denizci” romanında Genet’in dili ve tekniği de irkiltiyor okuyucuyu. Dili, mümkün olabilecek bütün zenginliği içinde kullanırken görselliği hedefleyen bir anlatım kuruyor. Limanın sisli, nemli, karanlık ve kirli atmosferinin tarif ederken yaptığı tasvirlerde kullandığı imgelerle şiirsel bir dil kurmuş Genet; ama onun şiirinde argonun en yüz karartıcı sözcüklerine de yer var. Okuyucuyu şaşırtmak için “flash-back, kesintiye uğramış seanslar, sahne tekrarları, karatmalar, kesim ve montaj gibi sinema dilinin tüm tekniklerine başvuruyor” ve sonunda başarıyor bunu, sanki bir rüyada, karabasandaymışız hissini uyandırıyor. Genet’in “Denizci”yi yazdığı tarihlerde, 1940’larda cinselliğin, özellikle eşcinselliğin dile getirilişinin toplumun verili ahlakına, yani düzene karşı bir başkaldırıyı barındırdığını hatırlamak gerekir. Eşcinsel ilişkilerin bütün doğallığı içinde ve ayrıntılı tasvirlerle dile getirilmesine rağmen edebiyat alanında olduğunu unutmuyor Genet; erotikle pornografik arasındaki sınırı çiğnemiyor. Tam da bir söyleşisinde vurguladığı gibi; “okurlar kitaplarımdan cinsel bakımdan etkileniyorlarsa bunun nedeni kötü yazılmış olmalarıdır diye düşünüyorum bugün, çünkü şiirsel heyecan o kadar güçlü olmalıdır ki hiçbir okur cinsel bakımdan heyecanlanmasın. Kitaplarım pornografik yazılar oldukları ölçüde, onları inkar etmiyorum, incelik göstermekten yoksun olduğumu söylüyorum”.Bir kez daha Underground80’lerden sonra sinemada, müzikte, plastik sanatlarda ve edebiyatta sıklıkla duymaya başladık underground sözcüğünü. Bukowski ve Genet ile tanıştığımız yeraltı edebiyatından çok sayıda roman çevirisi yapıldı, hatta türün efsanelerinden Celine’in “Geceye Yolculuk”u bile yayımlandı. Ne var ki, bizler Bukowski’nin ya da Genet’in otobiyografik romanlarını okuyup onların hayatlarıyla kendimizinki arasında parallelikler kurduğumuz sırada, onlar uluslarası üne, paraya, “huzura” çoktan kavuşmuşlardı. Celine’in çevirisini okuduğumuzda, o bir “klasik”ti artık… Elbette söz konusu yazar ve ürünlerinin bir zamanlar “underground” olmuşluk hallerini değiştirmiyor söylediklerim; karakteristiğini “sistem dışılık”ta bulan bu eğilimin her bir ürününe yüklenen anlamların belli bir zamana sıkışmışlığına, karşısına aldığı sistem tarafından emildikten, kurumsallaşmış edebiyatın içerisine çekildikten sonra bu anlamlarını da yitireceğine dikkat çekmek istiyorum. Yeraltı edebiyatına Türkiye’de gösterilen ilginin basit bir taklit olduğu söylenemez. Karakteristiğini dibe vurmuş, işsiz, yalnız, sevgisiz, alkole/uyuşturucuya boğulmuş, marjinal insan tiplerinde bulan yeraltı romanlarına ilginin nedenlerini edebiyattan çok dile getirdiği toplumsal meselelerde aramak gerekir. Bu tarz insan tipleri 19.yüzyıl romanında da ele alınmış, köylülerden kentli tüccarlara, askerlerden bohem sanatçılara, bürokratlardan genelev sahiplerine, fahişelerden rahibelere kadar hemen her kesimden insan çürümeye yüz tutmuş bir toplum tablosu içinde, çok parlak bir biçimde canlandırılmıştı. Öyleyse neydi yeraltına yerleşenlerin farklılıkları? Onların anlattıkları insanlar Hugo’nun “Sefilleri”nden daha mı perişan, sanayi devriminin çarklarında ezilen Dickens karakterlerinden daha mı yoksul, Dostovyevski’nin insanlarından daha mı umutsuzdular?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

*

*