Bir şeyi gördüğümüzü söz diliyle doğrulamaya kalkışmak hayli zahmetli ve özünde umutsuz bir çaba olmasına rağmen, susmanın seçenek olmadığında uzlaştığımız sürece bu konuda yapabileceğimiz fazla da bir şey yoktur maalesef. Ne var ki, burada söz konusu olan asıl amaç, doğrulama arzusundan hareketle kolektif duyarlılığa zemin hazırlayacak bir paylaşım için ortak çıkış yolu bulmaktır. Herhangi bir nesneyi herkesin farklı görmesinden daha doğal bir şey yoktur; ancak bu farklılık söz diline döküldüğü andan itibaren, sonuçta tam da bu farkların oluşturduğu bir ortak paydada buluşmaya başlar çevremizdeki insanla.Unutmayalım; bir şeyin bakışa göre farklı olabileceği konusunda uzlaşmak, ‘oluş’ sürecine saygı duruşudur. Bu da sonuçta her şeyin değişmeye yazgılı olduğunu kışkırtmak için fırsat kollayan bilinç niteliğinin armağanıdır bize. Görmek, değişmenin gerekçesine kement atmaktır. Burada duraksayan, sessizce zorbaya dönüşmüş doğruya koşulsuz teslim olmuştur.‘‘Davetsiz İzleyici’’de toplanan resim yazıları bir bakıma bu kaygının ürünü. Ancak, dikkatli bir okurun hemen fark edeceği üzere, seçki mantığına göre bir araya gelen bu resim yazılarına baştan sona damgasını vuran ne bir ölçüt ne de bu yönde bir arayış var. Görmeyi ahdeden kişi, gereksindiği ölçütü gördüğü şeyden çıkarma yönünde bir çaba harcamayı gereksiz bulup, sadece elindeki hazır ölçütlere güvendiği sürece körleşmeye hazırlıklı olmalıdır.
Ergüven Türk resim tarihini tekil anlamda yazarları ele alarak, Avni Lifij’den Naile Akıncı’ya, Devrim Erbil’den Fatma Tülin’e değin, beylik sözlerin ve klişelerin dışında tartışıyor resmin kendine özgü dilini; semantik ve sentaktik bir düzlemde. özellikle D grubu üzerine yazıları sarsıcı nitelikte.
“Bünyesinin elastikiyetine, iştahasına güvenen sanatkârların, başlangıçta daima kendilerinden büyük sanatkârlara saldırarak, yılanın kendisinden büyük bir geyiği yutması gibi, onları yuttuğunu ve hazmettiğini görüyoruz. Başlangıçta sevdiği sanatkârların tesiri altında kalanlar, geyiği henüz yutan yılanı andırırlar; o aralık göze çarpan yılan değil, yutulan geyiktir. Gün geçtikçe geyik eriyecek ve yılanın bünyesine karışacaktır. Yılanın yuttuğu geyiğe benzemekten korkusu yoktur.(…)”
Kitap Yorumları - (2 Yorum)
Ergüven Türk resim tarihini tekil anlamda yazarları ele alarak, Avni Lifij’den Naile Akıncı’ya, Devrim Erbil’den Fatma Tülin’e değin, beylik sözlerin ve klişelerin dışında tartışıyor resmin kendine özgü dilini; semantik ve sentaktik bir düzlemde. özellikle D grubu üzerine yazıları sarsıcı nitelikte.
“Bünyesinin elastikiyetine, iştahasına güvenen sanatkârların, başlangıçta daima kendilerinden büyük sanatkârlara saldırarak, yılanın kendisinden büyük bir geyiği yutması gibi, onları yuttuğunu ve hazmettiğini görüyoruz. Başlangıçta sevdiği sanatkârların tesiri altında kalanlar, geyiği henüz yutan yılanı andırırlar; o aralık göze çarpan yılan değil, yutulan geyiktir. Gün geçtikçe geyik eriyecek ve yılanın bünyesine karışacaktır. Yılanın yuttuğu geyiğe benzemekten korkusu yoktur.(…)”