Midas’ın Geveze Berberi ve Prenses Ada’nın Tuhaf Ayakları adlı kitaplarıyla tarih, mitoloji, arkeoloji ve antropolojiyi yakınımıza getiren İpek Arman, “Anadolu Uygarlıkları” adını verdiğimiz bu yolculuğa devam ediyor ve MS 79 yılına götürüyor hepimizi. Hazırsanız Karya ve Frig’den sonra Likya tüm görkemiyle huzurlarınızda. *** Merhaba! İşte kitap elinde… Demek ki MS 79 yılına uzanan “çok sesli” bir maceraya pek yakınsın. Haydi gel, Luki ve Morin içeride seni bekliyor. Bu iki çocuk, tesadüf eseri bazı önemli olayların tam ortasına düştüler. Şimdi ise bir kralın geleceği onların ellerinde. Henüz farkında değil ama günümüzde yaşayan Arda da bu ikiliyi takip ediyor. Nasıl mı? Merak ettiysen sen de gel peşimizden. Tema: Yer ve zaman olarak nerede olduğumuzKavramlar ve Anahtar Sözcükler: Merhamet, ZAMAN VE MEKÂN, seyahat, keşif, kültürel miras, opera, MİLLİ KÜLTÜRÜMÜZ, Titus, Likya, iktidar, arkadaşlık, kanıt kullanma, problem çözme, mekânı algılama, kalıntıTutum ve Değerler: Merak, bağımsız davranma, istekli olma, estetik, duyarlılık, saygı, sorumlulukProfil Öğeleri: Sorgulayan, düşünen, riski göze alan KİTAPTAN Wolfgang Amadeus Mozart’ın Titus’un Merhameti operası, Üçağız Koyu’nda naif bir esinti gibi duyuluyordu o gün. İnce bir kadın sesi, kıyıdaki harabelerin arasından süzülüyor, koronun arkadan gelen piyano tempolu katılımı ortama huzur veriyordu. Likyalıların, Roma Kralı Titus’un merhametine olan hayranlıkları ve adaletine duydukları saygı, yüzyıllar sonra büyülü notalara dökülmüştü.***Ziyaretçiler, denizin dibindeki şehre bakınca bu olağanüstü güzellikteki bölgede neler yaşandığını düşünmeden duramıyorlardı. Dokunabilecek kadar yakın ev temelleri, yollar ve şehir kalıntıları, Likyalıları günümüze kadar getiriyordu. Hafifçe dalgalanan denizin altında görünen kalıntılarla başka bir dünyanın içine giriyordu insan Kekova’da. Bu gizemli dünyaya ait ufak taşlı sokaklarda yürümek, üzerinden balıkların geçtiği bir duvarda oturmanın hayali ve kumlara gömülü, taştan bir kapıyı çalabilecek olmanın verdiği o inanılmaz duygu, sihirli atmosferin sadece bir bölümüydü.***Likya, “Işık Ülkesi” anlamına geliyordu. Aynı bölge üzerinde yer alan birçok şehirden oluşan ülke, daha sonrasında Roma İmparatorluğu’nun yönetimi altına girmişti. Zeytin ve sedir ağaçları ile bezeli bu güzel ülkenin insanları son derece çalışkan ve üretkendi. Yakın çevrelerindeki bölgelere, özellikle de Rodos’a balık, zeytin, zeytinyağı ticareti yapıyorlardı. En zengin tüccarlarının, suya dayanıklı sedir ağacından yapılma büyük gemileri vardı. Küçük balıkçılar ya da zeytin toplayıcıları, mallarını onlara satıyor, tüccarlar da gemilere yükleyip başka ülkelere gönderiyorlardı. Bu yoğun ticaret nedeniyle şehrin her tarafında, ürünlerin taşınmasını sağlayan amfora atölyeleri vardı. Özellikle sıvılar için kullanılan bu kaplar, doldurulduktan sonra gemilerin ambarlarına yerleştiriliyor ve uzun yolculuklar boyunca içlerindeki malları taze tutabiliyordu.
Kitap Yorumları - (0 Yorum)