Hindistan Himalayaları'nda, binlerce metre yükseklikte bir dağ kulübesinde, kalabalığa uzak insana yakın durarak kaleme alınmış bir kitap elinizdeki..Dünyayı haber peşinde defalarca turlamış olan ünlü İtalyan gazeteci Tiziano Terzani, Bana öyle geldi ki, sanki bütün hayatımı bir atlıkarınca üzerinde geçirmiştim diyor, ilk başlangıç anından beri beyaz at bana düşmüştü ve onun üzerinde keyfimce alçala yüksele dönerken bunu ilk o anda fark etmiştim kimse bana biletim olup olmadığını sormamıştı. Tamam: Şimdi kontrolör gelmişti. Köntrolör kanserdir.O beyaz attan inmez Terzani. Bu kez haber değil deva peşinde turlar dünyayı. Aynı merakla. Üstelik elini uzatıp bizi de terkisine alarak.Dünyanın bütün renkleri serilir gözlerimizin önüne: New York, Hindistan, Tayland, Filipinler, Hong Kong..Tur üzerine tur atarken kah New York'ta ultra modern bir hastanede elektronik aletlerin vızıltısı dolar kulaklarımıza, kah Hindistan'da altın tozu kaçar genzimize. Tütsü dumanları, okyanus kokuları çarpar, burnumuza, ayurveda, homeopati, zihnin, piramitlerin şifa gücü, doktorlar, şifacılar, ermişler, ermemişler, umut tacirleri, bilgeler..Geleneksel tıbbın nabzında ve klasik tıbbın büyütecinde insan'ı görürüz.Atlıkarıncada Bir Tur Daha, bir gazetecinin veda metni..Terzani bu son kitabıyla ilk kez Türkçede..
KANSERE YAKALANAN BİR GAZETECİ TEDAVİ SÜRECİNDE YAŞADIKLARINI VE BU SÜREDE HAYATA KARŞI BAKIŞININ VE HAYAT FELSEFESİNİN NASIL DEĞİŞTİĞİNİ, ASLINDA HER ŞEYİN ÖZÜNÜN MANEVİYATA DAYANDIĞINI AKTARMIŞ
Uzun süre yaşadığı uzak doğu ve ait olduğu batı arasında mekik dokuyarak, kanserine başkaldırıp çare arayan Terzani’den en çok irdeleme ve karşılaştırma yaptığı ABD ve Hindistan hakkında bazı tanımlamalar: ABD: Hileli-teknik nedenli sevimli-sıcak ilk tavır, sonraki tüm ilişkilerde kuşku ve savunma; para oyunları ile yoksullar yaratan gerçek teröristler; zengin; güçlü; huzursuz; doyumsuz; iyi yemekler veren çalışma kampı; herkes, bir başkasının kölesi olan yöneticinin kölesi; özgürleşeceği beklenen Afro-Amerikalıların, her gelen göç dalgası ile daha da arkaya itildiği; doğuran kadının 2 hafta sonra işe başlamak zorunda olduğu; bir çocuğun TV’de yılda 2000 cinayet izlediği; sen 2 tavuk ben 0 tavuk yediğimde ortalama 1 tavuk yediğimizin hesaplandığı; her şeyin tadının çıkarılması zorunluluğunun bıktırdığı; bir genç kadının hayatını doldurup geldiği valiziyle, New York’da (insan fırını, mülteci kampı) savaştıktan sonra 10-20 yıl içinde kimsesiz-hüzünlü orta yaş kadına dönüşmesi; derisinin altında olmaktan memnun hiç kimseyi tanımadığım yer. Hindistan: Merhametsiz; pis; yoksul; hastalıklı; hırsız; yalancı; umarsız; namussuz; tabusuz; tarihsiz; reenkarne; zıtlıkların birliğinin ülkesi; evrensel bütünlük algısı; dairesel zaman algısı; fethetmeme geleneği; kastlar ülkesi.Yazar, “bir kez atlantiği geçtiğimizde daima yanlış yakada olacağımız, kuyudan ötesini bilmeyen kurbağaya okyanusu anlatamayacağımızı ve artık göçmenlerin oylarının belirlediği bir referandum ile Floransa Katedralinin yerine otoparkın yapabileceğimizi bu dünyada, artık, “basiti önemli kılmaya ihtiyaçsız gerçek bir entelektüel olarak, koşmak için koşan/ hiçbir yere varmamak üzere giden ve adsız olarak hayata devam edebilen biri olmak istiyorum” diyor. Ferda Nihat Köksoy
Öncelikle bu kitabın çevirmeni olan sayın Eren Cendey Yücesan’a teşekkür etmek lazım.Bir çeviri ancak bu kadar güzel olabilir.Onu yürekten kutlarım.İkincisi ülkemizde yazar adı altında geçinen çoğu kişilerin okuyucuyla nasıl bağ kurulur bağlamında okumaları gereken bir kitap.Üçüncüsü ve de en önemli yanı:kitap ta anlatılanlar kansere yakalanan bir gazetecinin kah gülünecek,kah üzülecek yaşam öyküsünü anlatıyor.Ve en güzel tarafı da bizlere yaşamın sadece bir sinema dan farksız olduğunu ve asla geri dönülmez bir serüven olduğunu her nerede olursak olalım hayatı ertelememiz gerektiğini anlatıyor..Bence son aylarda okuduğum en güzel kitaptı diyebilirim.
Atlı karıncada bir tur daha okunmazsa kayıp olmaz. kitabın neredeyse yarısından fazlasında yazarın sergilediği süpheci ve alaycı yaklaşım nihayet teslimiyet ve huzura terk etti de yerini okuma zevke dönüşebildi.
Kitap Yorumları - (5 Yorum)
KANSERE YAKALANAN BİR GAZETECİ TEDAVİ SÜRECİNDE YAŞADIKLARINI VE BU SÜREDE HAYATA KARŞI BAKIŞININ VE HAYAT FELSEFESİNİN NASIL DEĞİŞTİĞİNİ, ASLINDA HER ŞEYİN ÖZÜNÜN MANEVİYATA DAYANDIĞINI AKTARMIŞ
Uzun süre yaşadığı uzak doğu ve ait olduğu batı arasında mekik dokuyarak, kanserine başkaldırıp çare arayan Terzani’den en çok irdeleme ve karşılaştırma yaptığı ABD ve Hindistan hakkında bazı tanımlamalar: ABD: Hileli-teknik nedenli sevimli-sıcak ilk tavır, sonraki tüm ilişkilerde kuşku ve savunma; para oyunları ile yoksullar yaratan gerçek teröristler; zengin; güçlü; huzursuz; doyumsuz; iyi yemekler veren çalışma kampı; herkes, bir başkasının kölesi olan yöneticinin kölesi; özgürleşeceği beklenen Afro-Amerikalıların, her gelen göç dalgası ile daha da arkaya itildiği; doğuran kadının 2 hafta sonra işe başlamak zorunda olduğu; bir çocuğun TV’de yılda 2000 cinayet izlediği; sen 2 tavuk ben 0 tavuk yediğimde ortalama 1 tavuk yediğimizin hesaplandığı; her şeyin tadının çıkarılması zorunluluğunun bıktırdığı; bir genç kadının hayatını doldurup geldiği valiziyle, New York’da (insan fırını, mülteci kampı) savaştıktan sonra 10-20 yıl içinde kimsesiz-hüzünlü orta yaş kadına dönüşmesi; derisinin altında olmaktan memnun hiç kimseyi tanımadığım yer. Hindistan: Merhametsiz; pis; yoksul; hastalıklı; hırsız; yalancı; umarsız; namussuz; tabusuz; tarihsiz; reenkarne; zıtlıkların birliğinin ülkesi; evrensel bütünlük algısı; dairesel zaman algısı; fethetmeme geleneği; kastlar ülkesi.Yazar, “bir kez atlantiği geçtiğimizde daima yanlış yakada olacağımız, kuyudan ötesini bilmeyen kurbağaya okyanusu anlatamayacağımızı ve artık göçmenlerin oylarının belirlediği bir referandum ile Floransa Katedralinin yerine otoparkın yapabileceğimizi bu dünyada, artık, “basiti önemli kılmaya ihtiyaçsız gerçek bir entelektüel olarak, koşmak için koşan/ hiçbir yere varmamak üzere giden ve adsız olarak hayata devam edebilen biri olmak istiyorum” diyor. Ferda Nihat Köksoy
Öncelikle bu kitabın çevirmeni olan sayın Eren Cendey Yücesan’a teşekkür etmek lazım.Bir çeviri ancak bu kadar güzel olabilir.Onu yürekten kutlarım.İkincisi ülkemizde yazar adı altında geçinen çoğu kişilerin okuyucuyla nasıl bağ kurulur bağlamında okumaları gereken bir kitap.Üçüncüsü ve de en önemli yanı:kitap ta anlatılanlar kansere yakalanan bir gazetecinin kah gülünecek,kah üzülecek yaşam öyküsünü anlatıyor.Ve en güzel tarafı da bizlere yaşamın sadece bir sinema dan farksız olduğunu ve asla geri dönülmez bir serüven olduğunu her nerede olursak olalım hayatı ertelememiz gerektiğini anlatıyor..Bence son aylarda okuduğum en güzel kitaptı diyebilirim.
Atlı karıncada bir tur daha okunmazsa kayıp olmaz. kitabın neredeyse yarısından fazlasında yazarın sergilediği süpheci ve alaycı yaklaşım nihayet teslimiyet ve huzura terk etti de yerini okuma zevke dönüşebildi.
Allah kimseye vermesin çare bulmak için gitmediği yer yapmadığı şey kalmamış yanınıza bir tahta koyun okudukça tahtaya vurmanız gerekecek